Kişisel Gelişim

  • Kaygıları Yönetme Sorumluluğumuz

    ‘Şimdi böyle de bir sorumluluğumuz mu var?’ diyenleriniz olabilir. Öncelikle başlığımızdaki “kaygı” kelimesini; tehlike tarafından harekete geçirilen biyolojik uyarı sistemi olarak tanımladığımızı belirterek başlamak istiyorum. Hepimizi  kaygılandıran  yaşam olaylarından  en temelinin belirsizlik durumları olduğunu söyleyebiliriz.  Belirsizliklerin ise çoğunlukla  insan psikolojisini negatif yönde etkileyen durumlar olduğunu sanırım hepimiz yaşıyoruzdur.  Bu paylaşımımızda…

    Devamını oku: Kaygıları Yönetme Sorumluluğumuz

    Kaygıları Yönetme Sorumluluğumuz

  • Olumluya Yorma Kültürümüz

    Sevgili Dostlarım; Bu yazımda bir konu üzerine derlediğim önemli iki kelimenin anlamını paylaşmak istiyorum. Bizlerden daha fazlasını biliyor ya da hayatınızda uyguluyor olabilirsiniz, ancak öyle olsa bile bir kez daha farkındalığımızın artmasında yarar var. Bazen bu önemli ayrıntı dikkatimizden kaçabiliyor ve kendimizi yeni hatalar zincirinin içinde bulabiliyoruz hatta bir bakmışız kör kuyunun içindeyiz ve buradan…

    Devamını oku: Olumluya Yorma Kültürümüz

    Olumluya Yorma Kültürümüz

  • Bardağın Dolu Yarısı

    Şüphesiz hiçbirimiz mükemmel değiliz  hatta kendimiz ile ilgili bir değerlendirmede çoğumuz kendimizin kusursuz olmadığımızı sözde itiraf ederiz. Her şeyi bilmediğimizi ve daha öğreneceğimiz çok şey olduğunu da söyleriz.  Ancak diğer  taraftan bu söylemlerimizde kendi samimiyetimizi sorgulamadan özellikle hoşnut olmadığımız insanları ağır şekilde yargılamak üzerine bilinçli ya da bilinçsizce konuşur dururuz.…

    Devamını oku: Bardağın Dolu Yarısı

    Bardağın Dolu Yarısı

  • B.O.R – Ben Oldum Rahatlığı

    Sosyal yaşantımızda, iş hayatımızda ya da siyasette her gün ortaya çıkan gizli bir tehlikeyi farklı açılardan bir kez daha dile getirmenin yararlı olacağına inanıyorum. “Ben Oldum Rahatlığı” bulunduğu konumlara ve süreçlere, en başından ya da farklı zamanlarda girmiş herkes için zaman içinde büyük bir zaaf olabiliyor. Belki sizlerde zaman zaman bu duruma düşen…

    Devamını oku: B.O.R – Ben Oldum Rahatlığı

    B.O.R – Ben Oldum Rahatlığı

  • Su İçmeyi Ne Kadar Biliyoruz

    Yıllardır çevremde yakın bulduğum kişilere suyu bardaktan içme imkanı varken şişeden su içmenin zarif bir davranış olmadığı geri bildirimi vermeye çalışırım. Bunu neden önemsediğimi bilmiyorum lakin vücudumuzun %72 sini oluşturan hayatımızda ki en önemli varlıklardan birisi  ve sanırım su ile ilişkimizin önemli olduğuna inanıyorum. Ancak günümüz toplumunda bunun çok önemsendiğini pek gözlemleyemiyorum.  Beş yıldızlı otellerde, üst düzey toplantılara katılanlar bile masalarda bardaklar olmasına rağmen çoğu zaman…

    Devamını oku: Su İçmeyi Ne Kadar Biliyoruz

    Su İçmeyi Ne Kadar Biliyoruz

  • Cebimizdeki Cevapları Kasaya Kilitleyebilmek

    Hafta sonunda Bebekoloji Konferansı için Bursa’daydık ve etkinliğimiz bitince akşama doğru tam yola çıkacaktık ki karnımızı doyurup öyle yola koyulalım diye düşündük. Yolumuzun üzerinde 8-10 masalı küçük ama çok şirin bir köfteciden içeri girdik ve siparişlerimizi verdik. Siparişlerimizi alan ve servis yapan bir bay, bir bayan personel vardı. İkisi de birbirinden ilgili, samimi ve güler yüzlüydüler.

    Devamını oku: Cebimizdeki Cevapları Kasaya Kilitleyebilmek

    Cebimizdeki Cevapları Kasaya Kilitleyebilmek

  • Ölçekler büyüdükçe kullandığımız kelimelerin önemi artıyor

    İki arkadaş arasında ki bir sohbette kullanılan bir kelimeye yüklediğimiz anlam  bazen hayatımızı çok etkilemeyebiliyor. Oysa bir işletmede aynı kelimeler ile günlük işleyişleri anlatıyor olduğumuzda kaynaklarımızı doğru kullanamama riski oluşabiliyor. Arkadaş sohbetinde kullandığımız ve genellikle belirli vurguları anlatmak için kullandığımız  aynı kelimeler iş ortamında daha güçlü anlamlar içerebiliyor. Şöyle ki birlikte sinemaya gidecek iki arkadaştan birisi bekleme noktasına film başlamasına birkaç…

    Devamını oku: Ölçekler büyüdükçe kullandığımız kelimelerin önemi artıyor

    Ölçekler büyüdükçe kullandığımız kelimelerin önemi artıyor

  • Nerede O Eski Ramazanlar, İftarlar ?

    Sevgili Dostlar Merhaba; Gece yarısı bir ara TV seyrederken kanal reklamlara girdi ve dikkatim sırasıyla ramazan ayı ile ilgili  reklamlara takıldı. Kendimi adeta “Yetenek Sizsiniz” yarışmasının jürisi gibi hissettim. Markalar sırasıyla sanki aynı senaryo yazarından çıkmışcasına “Nerede o eski ramazanlar, nerede o eski iftarlar” konusunu işliyorlardı. Üstelik kimisinin ürünü iftarda oruç açmaya yarayacak ya da sahur sofrasında…

    Devamını oku: Nerede O Eski Ramazanlar, İftarlar ?

    Nerede O Eski Ramazanlar, İftarlar ?

  • Bilmiyorum Diyebilmenin Zorluğu

    Hepimizin zaman zaman kendimizin başarısının sorgulandığı sohbetlerde bulabiliyoruz. Herkesin kendisine koyduğu bir başarı hedefi mutlaka vardır. Kimimiz bunun bilincindedir ve kendini başarıya götüren yöntemi biliyordur, kimimiz de çok kalıcı bir şekilde başarılı olacağımızı düşünür ve çaba gösterir. Birde armut pişme ağzıma düş yolu seçenler vardır. seyahatleri de durakta BAŞARI TURİZM’in…

    Devamını oku: Bilmiyorum Diyebilmenin Zorluğu

    Bilmiyorum Diyebilmenin Zorluğu

  • Sürç-i Lisan Ettiysek Affola

    Geçen haftaki üyenin bir sivil toplum döngüsündeki arkadaşlarla bir akşam yemeği yeme haberi vardı. Yemeğe yaklaşık 20 kişinin katılacağı belirtilmişti. Bulunduğu yer oldukça uzak bir mesafede olan restorana geldiğimizde grubumuzun üst katında büyük ayrı bir kapalı bölümde olduğu belirtildi biz de çıkıştan çıktık. Kapıdan içeri girer girmez daha toplanalı yarım…

    Devamını oku: Sürç-i Lisan Ettiysek Affola

    Sürç-i Lisan Ettiysek Affola

‘Şimdi böyle de bir sorumluluğumuz mu var?’ diyenleriniz olabilir. Öncelikle başlığımızdaki “kaygı” kelimesini; tehlike tarafından harekete geçirilen biyolojik uyarı sistemi olarak tanımladığımızı belirterek başlamak istiyorum. Hepimizi  kaygılandıran  yaşam olaylarından  en temelinin belirsizlik durumları olduğunu söyleyebiliriz.  Belirsizliklerin ise çoğunlukla  insan psikolojisini negatif yönde etkileyen durumlar olduğunu sanırım hepimiz yaşıyoruzdur.  Bu paylaşımımızda bu sorumluluğun ne anlama geldiğini biraz anlatabileceğime ve farkındalığımızı arttırabileceğimize inanıyorum.

Bir süre önce, 4 kişi birlikte  markalı bir zincir restorana gitmiştik. Yaklaşık %80 doluluk olan bir saatti ve ancak 9-10 dakika sonra genç bir garson gelip bizimle  ilgilenebildi.  Dördümüz de farklı ana yemekler söyledik ve 3 farklı içecek istedik, yemeklerimizin yarım saatte gelebileceğini öğrendiğimiz için de hızlı gelebilecek iki farklı atıştırmalık aperatif sipariş etmiştik. Garson bunların hiçbirini not etmedi. Ben de kendisine siparişlerimizi not etmediği için karışıklık olma riskinden bahsettim ve yazarsa risk almamış olabileceğini hatırlattım. O kadar büyük bir özgüvenle bana ‘Merak etmeyin, hiçbir şey karışmayacak’ dedi. İşte o an endişem biraz daha arttı. Çevremde pozitif yaklaşımcı birisi olarak bilinmeme rağmen “Murphy” kanunları bu tür durumlar için vardır diye düşünmeden edemedim.  Sizler bu cevabı, garson arkadaşımızın inadı  mı yoksa  garsonun kendine olan özgüveni ile mi açıklarsınız bilemiyorum. Sadece garsonun bu cevabı benim kaygılarımı arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Zira ana yemeklerden bir tanesi yanlış gelse yanımdaki misafirler ‘Bu benim istediğim değildi’ diyecek ve biz bir yarım saat daha beklemek durumunda kalabilecektik. Peki bu yarım saatin sonunda ne oldu dersiniz? Önce içeceklerimiz sonra  aperatiflerimiz  ve en sonunda da ana yemeklerimiz gelmişti.  Garson bana o özgüvenli bakışıyla sordu, ‘Nasıl efendim, her şey sipariş ettiğiniz  gibi geldi mi?’ Ben ise ‘Evet, her şey doğru geldi, teşekkür ederim. Ancak ben oldukça gerginim ve mutsuzum şu an’ dedim.  Büyük bir şaşkınlıkla bana dönerek ‘İstedikleriniz doğru şekilde geldi ise neden mutsuzsunuz anlamadım’ dedi. Ona, siparişlerimizi not etmediği için misafir ağırlayan bir davet sahibi  olarak yarım saat boyunca ana yemeklerden bir tanesi bile hatalı olsa ve böyle bir hata olması durumunda misafirimiz kendi sipariş ettiği yemeğin gelmesini isterse yarım saat daha beklemek durumunda kalacağımızın kaygısını yaşadığımı anlatmaya çalıştım.  Bu biraz gergin, biraz kaygılı bekleyiş müşteri olarak beni mutsuz etmişti. Kendisine ‘Yazmasan bile belki de bir not defterine yazıyor gibi yaparsan, benim gibi müşterilerin kaygı duymamalarına yardımcı olur’ dedim. Biraz mahcup biraz da garipseyerek beni anladığını ifade etti.

Nasıl ki evlatlarımızın rutin dışı bir geziye gittiklerinde bizi bilgilendirmelerini bekleriz, onlardan zaman zaman ‘her şey yolunda’ teyidi almadığımızda kaygılanmaya başlayabiliriz, iş yaşamında da, sosyal hayatta da tarafların birbirlerine karşı kaygıları yönetme sorumluluğu olduğuna inanıyorum. Üstelik bu sorumluluğun tek yönlü olduğunu da düşünmemeliyiz. Evin büyükleri de evin küçüklerinin kaygılarını yönetmekten sorumludurlar.  Daha küçük bir çocukken çoğu zaman farkında olmasak bile anne babalarımızın bizlere sağladığı bir çok imkan aslında kaygılarımızın yönetilmesi ile bizi  geleceğe hazırlamıştır.

İş yaşamında da astların üstlerinin kaygılarını, üstlerin de astların kaygılarını yönetme sorumlulukları olduğuna inanıyorum. Bunun farkında olunmadığı durumlarda ilişkiler haklılıkların ve pozisyonel güçlerin hegomonyasında devam etmeye başlayabilir, sonunda da mutsuz ve huzursuz ortamlar çoğalabilir. Çalışma ortamında sorumluluklarımız arttıkça bize bağlı çalışanların ya da birlikte çalıştığımız ekip arkadaşlarımızın kaygılarını anlamaya çalışmanın önemli bir başarı kriteri olduğunun altını çizmek isterim. Kendi sorumlulukları, bizim departmanımızın işini yapmasından sonra başlayacak bir departman düşünün, bizim aksamamız onların da işlerini aksatmasının ana nedeni olabilir. Bu yüzden kendi iş süreçlerimizde her şeyin yolunda olduğunu zaman zaman paylaşmak ve onları rahatlatmak, kaygıları yönetmenin çok kolay bir adımı olabilir. Aksi durumda ki senkronizasyon bozukluklarını hepimiz deneyimlemişiz olabiliriz.

Bununla birlikte, üst pozisyonlara doğru ilerledikçe astların bağlı bulunduğu yöneticinin kaygılarını yönetme sorumluluklarının farkında olmaları onları daha değerli kılacaktır. Aynı şekilde bir Genel Müdür bile bağlı bulunduğu yönetim kurulunun ya da sermayedarın kaygılarını yönetmekten kendini sorumlu hissetmek durumundadır.  Sermayedar, en yalın haliyle cari yıl için konulan rakamsal hedeflere, şirkete deklare ettiği değerler zincirine bağlı kalınarak ulaşılmasını arzu eder. Bir yılın içinde 12 aydan oluşan muhtelif ara dönem hedefleri varsa,  bu hedeflerin  gerçekleştirilebiliyor olması aydan aya sermayedarın kaygılarını ortadan kaldırabilirken, aksi durumda ise tutarlı ve matematikle açıklanamayan sapmalar kaygıya neden olabilir.

Peki kaygılar nasıl yönetilir ? Bizim için az önemli ancak haberi olmayanlar için oldukça önemli olabilecek bilgileri bir de bu yaklaşım ile değerlendirmek ve özellikle belirsizlik içeren durumlar hakkında  oldukça önemli olabilecek en güncel bu bilgileri düzenli paylaşmak en basit yöntemdir diyebiliriz. Yukarıdaki garsonun sipariş alma sırasında not alması ve teyit vermesi basit anlamda bir kaygı yönetme biçimi kabul edilebilir. Bu sayede güvenimiz doğacak, kaygı hiç akla bile gelmeyebilecektir.  Bazen ekip arkadaşlarımıza umut verici konuşmalar yapmak, onların kariyerleri ile ilgili onlarla sohbet etmek bile basit şekilde onların geleceklerine dair kaygıları yönetme biçimine bir örnek olabilir.  Rakamlarla konuşmak, kullanacağımız kelimeleri daha özenli seçmek, şüphesiz kaygıları yönetmenin önemli faktörleri arasında sayılabilir. Kısaca aynı organizasyonda farklı birimlerde çalışan ekiplerin iş süreçleri ile ilgili  bilgilerde hizalı olmalarını sağlamak kaygı yönetmek için önemli bir adımdır diye düşünüyorum.

Toplumda, özellikle Linkedin gibi iş yaşamı insanları ile filtreli sosyal bir mecrada sürekli olumsuz ve kötümser bakış açısıyla konulara yaklaşan insanların daha iyi bir gelecek ümidi taşıyan nispeten daha az tecrübeli ve genç arkadaşlarımızın  kaygılarını arttırabileceğinin bilincini taşımakta önemli bir kaygı sorumluluğumuz  olabilir. Aynı şekilde özellikle basın kuruluşlarının, köşe yazarlarının konuları ele alış biçimleri ile bir çok kişinin kaygısını arttırmaktan beslendiklerini görebiliyoruz.  Buradan hareketle yazımızı, bulunduğu organizasyonun, ya da toplumun kaygılarını arttırarak kendilerine taraftar toplamaya çalışan köşe yazarları, basın kuruluşları, aile büyükleri, yönetici veya siyasetçilerin  belki de farkında olmadıkları bir cümle ile bitirmek isterim; bireylerin kaygı seviyesi yükseldikçe rasyonel kararlar verebilmekten uzaklaşabilecekleri riski unutulmamalı.