Bardağın Dolu Yarısı

Şüphesiz hiçbirimiz mükemmel değiliz  hatta kendimiz ile ilgili bir değerlendirmede çoğumuz kendimizin kusursuz olmadığımızı sözde itiraf ederiz. Her şeyi bilmediğimizi ve daha öğreneceğimiz çok şey olduğunu da söyleriz.  Ancak diğer  taraftan bu söylemlerimizde kendi samimiyetimizi sorgulamadan özellikle hoşnut olmadığımız insanları ağır şekilde yargılamak üzerine bilinçli ya da bilinçsizce konuşur dururuz. Bir de bu insanlar yanımızda…

Halil Erdoğmuş

min read

Paylaş

Olumluya-Yorma-Kültürümüz2

Şüphesiz hiçbirimiz mükemmel değiliz  hatta kendimiz ile ilgili bir değerlendirmede çoğumuz kendimizin kusursuz olmadığımızı sözde itiraf ederiz. Her şeyi bilmediğimizi ve daha öğreneceğimiz çok şey olduğunu da söyleriz.  Ancak diğer  taraftan bu söylemlerimizde kendi samimiyetimizi sorgulamadan özellikle hoşnut olmadığımız insanları ağır şekilde yargılamak üzerine bilinçli ya da bilinçsizce konuşur dururuz. Bir de bu insanlar yanımızda değillerse, uzaktaysa hatta bizim yorumlarımızı duyma ihtimalleri de pek yoksa eleştiri cümlelerinde kantarın topuzunun biraz kaçması da muhtemel. Hele hele konu siyasetçiler ise o zaman zaten atış serbest.

Cümlelerimiz “ben şunu sevmiyorum”, “bundan nefret ediyorum” diye başladığında ise bilinç altımızda tamiri pek mümkün olmayan hasarların farkındalığı için bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Aile, arkadaş, iş, toplumsal ve hatta uluslararası çevrede buna dikkat etmediğimizde kendimizi insanlardan uzaklaştırdığımızın farkındamıyız acaba? Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir.  Sanırım bu temel gerçekte  uzlaşabiliriz. Lakin bir de sevmediğimizi düşündüğümüz insanlar varsa bunlar için filancayı sevmiyorum, falanca insandan haz etmiyorum demek durumunda da olmamalıyız.  Bunları dile getirdiğimizde o çevre içindeki sorumluluklarımızı zedelediğimizin farkına varmalıyız.  Aile içinde de olsa, iş çevresinde de olsa, toplumsal cevrede de olsa hatta uluslararası çevrede de olsa bu tür olumsuz düşünceler aslında bahsettiğimiz kişi ve kurumları itibarsızlaştırma sonucunu doğuruyor. Peki bu kime fayda sağlıyor? Ailenizde birisini küçük görüyorsunuz, davranışlarından hoşlanmıyorsunuz, üstelik bir de söylemiyorsunuz. Ancak arkasından ileri geri konuşuyorsunuz. Aile içi kaynaşmaya faydamı üretiyorsunuz bunu düşündünüz mü?

İş ortamında haz etmedikleriniz olduğunu düşünüyorsunuz bunu illa kelimelere dökmek zorunda mısınız? Bu hali ile nasıl daha kaynaşmış bir ekip olabileceğinizi düşünüyorsunuz? Ben profesyonelim, hem sevmediğimi söyler hem de çok mükemmel kaynaşırım demek mümkün mü?

Keza  siyaset çevresindeki söylemlere bir bakarmısınız? Acaba toplum onlardan mı örnek alıyor? Peki bu davranışları gösterenler kendileri iyi ile kötünün farkını ayıramadıklarını mı itiraf ediyorlar?

Tüm bunları yazarken ilişkide olduğum insanları düşündüm.  Sevmemek ana amaç olduğunda hepimiz birbirimizin o kadar fazla olumsuz yanını sıralayabiliriz ki, bu çok ürkütücü geldi bana. Sonrasında ise bir saptamam daha oldu. Başkalarını fütursuzca eleştiren, büyük bir cesaret ile sevgisizliği haykıranlar genelde işleri, mevkileri ve güçleri olan insanlar. Peki bu insanlar bir gün bu mevkilerini, güçlerini kaybedebileceklerini hiç düşünmezler mi? Ya da hiç ummadığımız insanların hayatımıza bir şekilde katkılarının olabileceğini hiç akıllarına getirmezler mi?  Üstelik belirli bir mevkiye çıktıktan sonra, Allah korusun bir geri gidişte, işimizi ve mevkimizi kaybedince herkese ihtiyacımız olabileceği ön görülmez mi, düşünülmez mi?

Sanırım büyüdüğümüz  aile çevresi ve  geliştiğimiz  çevre bu süreçte bizi çok etkiliyor.  Kendimiz  kabul etmesek te  kibir ve egomuz biz büyüdükçe bizimle birlikte büyüyorsa bu büyük bir tehlike.  Kibir ve egomuz bizden daha fazla büyüyorsa bu daha da büyük tehlike.  İşte başkalarını beğenmeme ve sevmeme durumu en çok ta bu iki illet huy yüzünden oluyor diye düşünüyorum. Bu süreçte bizim içinde bulunduğumuz organizasyonlara da büyük sorumluluk düşüyor.  Kurumlarımız  büyürken mütevaziliklerini  kaybediyorlarsa  içeride çalışan arkadaşlarımız da istemeden de olsa kuruma  ayak uydurabilirler. Bu yüzden başarılması biraz zor olsa da  organizasyonumuz büyüdükçe fabrika ayarlarımızı hatırlayıp mütevaziliğimizi kaybetmemeyi unutmazsak,  tüm çalışanlarımızın da çevrelerini beğenmeme, sevmeme duygularını da biraz kontrol  altına almalarına  destek olabiliriz.

Kısaca; hedef kabul ettiğimiz muasır medeniyetlerin önüne geçeceksek insanların sevmediğimiz ya da eksik gördüğümüz  yanlarına odaklanmak yerine kabul edebildiğimiz, sevdiğimiz, sevebileceğimiz yönleri ile bir arada olmaya ve bu yanları ile birliktelik kurup buradan bir sinerji, bir fayda üretmeye çalışmak çok daha doğru olur kanaatindeyim.  Kendi bardağımızın boş tarafı ile çevremizdeki insanların bardaklarının dolu tarafları ile  ilgilenelim…

Sevgi ve Saygılarımla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir