Olumluya Yorma Kültürümüz

Sevgili Dostlarım; Bu yazımda bir konu üzerine derlediğim önemli iki kelimenin anlamını paylaşmak istiyorum. Bizlerden daha fazlasını biliyor ya da hayatınızda uyguluyor olabilirsiniz, ancak öyle olsa bile bir kez daha farkındalığımızın artmasında yarar var. Bazen bu önemli ayrıntı dikkatimizden kaçabiliyor ve kendimizi yeni hatalar zincirinin içinde bulabiliyoruz hatta bir bakmışız kör kuyunun içindeyiz ve buradan çıkmakta güçlük çekiyoruz. Günümüz dünyasında fark…

Halil Erdoğmuş

min read

Paylaş

Olumluya-Yorma-Kültürümüz3

Sevgili Dostlarım;

Bu yazımda bir konu üzerine derlediğim önemli iki kelimenin anlamını paylaşmak istiyorum. Bizlerden daha fazlasını biliyor ya da hayatınızda uyguluyor olabilirsiniz, ancak öyle olsa bile bir kez daha farkındalığımızın artmasında yarar var. Bazen bu önemli ayrıntı dikkatimizden kaçabiliyor ve kendimizi yeni hatalar zincirinin içinde bulabiliyoruz hatta bir bakmışız kör kuyunun içindeyiz ve buradan çıkmakta güçlük çekiyoruz. Günümüz dünyasında fark etmesekte bizleri olumsuz düşünceye sevk eden bir çok yönlendirmeye maruz kalıyoruz. Bu bazen evimizde, bazen iş yerimizde, bazen okulumuzda, bazen ülkemizde yaşanan bir durum ile ilgili olabiliyor. Etrafımızda bir dünya olumsuz düşünceye sahip insan olunca bizim düşünce yapımızda da eksen kayması olabiliyor. Görmediğimiz, bire bir şahit olmadığımız nice olayda insanları suçlayabiliyor, sorumlu tutabiliyoruz. Bu konuda yakın çevremizde destekçilerde olduğunda her şeyden emin olduğumuzu ZANnedebiliyoruz. Lafı uzatmayalım, Konumuz HüsnüZAN ve SuiZAN. Her ne kadar bu iki kelimeyi anlatacak ilime sahip değiliz ancak dilimiz döndüğünce derlediklerimizi aktarmak istedim;

HüsnüZAN

Zan, “sanmak, tahmin etmek” mânâsına geliyor. Hüsnüzan, “kesin hüküm bulunmayan bir şeyi iyiye yorumlamak, iyiye de kötüye de yorumlanabilecek bir işe, güzel yönünden bakmak” diye anlatılıyor.

Bir olayda kesinlik varsa, orada zaten zanna yer olmadığı açıktır. Yani bir insan alenen evrensel olarak yanlış bir şeyi savunuyorsa, burada elbetteki zan söz konusu olamaz ve o adamın yanlış düşündüğüne hükmedebiliriz. Ama aslında iyi bir insan olduğunu bildiğiniz bir kişinin ağzından kötü bir şey çıktığından, ona hemen YANLIŞ insan damgası vurmak yerine, hüsnüzan yolunu tutmak ve o sözü kötülüğünden değil, cehaletinden söylediğini düşünmek tedbir  ve yapılması en uygun olanıdır diye düşünebiliriz.

Bir diğer açıdan eğer bizler çevremizdeki herkesi kendimizden üstün bilirsek, onlara üstün oldukları ya da onlara daha üstün olabilecekleri gözüyle bakarsak hüsnüzanda bulunmuş oluruz. Aynı şekilde karşılaştığımız bize olumsuz gibi gözüken durumlarda dahi bunun olumlu bir tarafı olabileceği zannıyla yaklaşmak ta hüsnüzandır. Kısaca insan olarak irademizi bu yönde kullanmaya bakış açımızı olumlu yönde geliştirmeye gayret etmek önemlidir.

Aynı yaklaşımla aranızdan birebir konuşmalarımızda daha önce aktardığımız bir yaklaşımımızı hatırlatmak isterim. Bana göre kısmet vardır lakin kısmetsizlik yoktur. Zira kismet bir sonuçtur. Bu bakış açısıyla eksi 50 de bir kısmettir, artı 50 de kısmettir. Kısaca, “Kaderin her şeyi güzeldir.”  Yaklaşımını kendimize istikamet alabiliriz. Şu an maruz kalmış olabileceğimiz bütün sıkıntılarda, daima kaderin adaletini ve gizli güzelliklerini arayabilmek bizleri daha mutlu ve huzurlu yapacaktır diye inanıyorum.

Gelelim diğer başlığımıza; Suizan

Açıklamalarda Suizan için; “bir kimse veya yaptığı iş hakkında olumsuz, kötü düşünme, olumsuz, kötü zannetmedir. Suizan, birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir” yazıyor. Kalbe gelen kötü düşünce, o hâliyle suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması suizan olur. Mesela birinde bir kalem görünce, (acaba bu kalemi çalmış olabilir mi) diye sadece düşünmek suizan olmaz. Ama (çalmıştır) diye zannetmek suizan olur.

İnternette bulduğum bir hikaye ile bu konuyu biraz daha kolay açıklayabiliriz: Dağ evinde, kocası yeni ölmüş tek başına yaşayan hamile bir kadın, kendisine arkadaş olması için dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Evcil bir hayvan haline gelir. Bir süre sonra kadının çocuğu doğar. Gelincik zarar vermesin diye çok dikkat eder. Bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak zorunda kalır. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve koşarak gelir. Gelinciği kanlı ağzındaki kanları yalarken görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır, hemen öldürür. O sırada içerden bebeğin ağlaması duyulur. Anne odaya girer. Odada beşiğin içindeki bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.

Suizannını gerçek gibi başkasına söylemek de, yani olduğuna direk şahit olmadığımız konularda söz taşımak daha da kötü sonuçlara yol açabilir.

İnsan ve öncelikle  daha iyi bir insan olma yolunda ki bir kişi, her ne şart altında olursa olsun su-i zandan kaçınmalıdır. Çünkü kötü niyetli olarak kişileri ve olayları yorumlayan kişi, kötü bir kapıdan girmiş olur. Bu kapıdan sonra karşısına çıkacak her yol da kötü olabilir.

Sadece gördüklerine göre yorum yapmak yaşananları tam anlamıyla kavramaya yardım etmez. Bir yönünü eksik bırakacaktır.

İnsanların niyetlerini okumaya çalışmak, davranışlarının ardındaki sebepleri tahmin etmek ve onlar üzerinden bir fikir yürütmek, yaşananları eksik yorumlaya ve yanlış kararlar almaya neden olabileceği gibi bu şekilde aldığımız kararlar, kararın taraflarında vicdani bir boşluğa sebep olabilir.

Okuduğum kaynaklarda, insanlar ve özellikle yöneticiler, sosyal, iş ve yakın çevresindeki insanlara, astlarına ve üstlerine karşı su-i zandan kaçınmalıdır diye tavsiye ediliyor. Böyle bir duruma düşme tehlikesinden ve hatalı sonuçlar alma riskinden ise, hüsnüzan beslenmeli, bu davranışın ardında iyi sebepler ve gayretler olabileceği düşünülmelidir.

Bununla birlikte her insan çevresine hüsnüzan ile bakmak konusunda yardımcı ve yönlendirici olmalı, iyi niyetli ve güzel bir bakış açısı kazanmak ve kazandırmak için birbirleri desteklemelidir. Bu sayede çevremizdeki tüm sorunların üstesinden daha kolay geleceğimize inanıyorum.

Son olarak bunu bir çoğumuzun zincir maillerde daha önce okumuş olabileceği şu hikayeyi suizan’nı anlatmak için kullanabiliriz.

“Bir baba iki kızı ile birlikte metroya biner, kızlar metronun içinde koşmaya ve oynamaya başlarlar. Tabii ister istemez seste oluştur. Etraftakiler babaya bir şey diyecek mi diyye bakarlar. Aynı zamanda hafifden homurdanmalar da yükselmektedir. Adamın kayıtsızlığı karşısında diğer yolcular sinirlenmişlerdir. Baba ise sanki boş boş kızlarına bakmaktadır. En sonunda bir kadın yavaşça sokulur ve adama “beyefendi neden kızlarınızı susturmuyorsunuz diye” sorar. Adam ise, az önce annelerinin öldüğü haberini aldım, şimdi hastaneye gidiyoruz, bunu onlara nasıl söyleyeceğimi düşünüyorum der”.

Kimsenin yaşadıklarını, duygularını, düşüncelerini ve sıkıntılarını bir tek davranışına bakarak anlamak mümkün değildir. Gerçekten onu anlamak için samimiyetle dinlemeli, arkadaş olunmalı, gerçekten hatalı bir şey varsa düzeltmek için samimiyetle hareket etmek gereklidir.

Güzel günlere merhaba diyebilmek umuduyla sağlıcakla kalın.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir