Daha 3 ay önce pandemi nedir diye üniversite kampüslerinde bile anket yapsak sorduklarımızın yüzde biri doğru cevap veremezdi sanırım. Şimdi ise sokaktan geçen herhangi birisine sorsak artık bunun ne anlama geldiğini biliyordur ya da kelime anlamı hakkında bir fikri vardır diye düşünüyorum. Şu günlerde Dünya’da da aynı anda 100’den fazla ülkede pandemi farkındalığı en tepe noktada ve herkes bu süreçten oldukça ürküyor. Çünkü hemen hemen tüm ülkeler buna hazırlıksız yakalandıklarını düşünüyorlar. Amerika, İngiltere gibi dünyanın liderliğine soyunmuş ülkeler dahi konunun çok geç ciddiyetinin farkına vardıkları için kendi halkları tarafından sert biçimde eleştiriliyorlar. Oysa Dünya Sağlık Örgütü’nün geçmiş raporlarında 2004 yılında Sars, 2009 yılında Influenza (H1N1) ve son olarak 2015 yılında yaşanan Ebola bulaşıcı hastalıklarından sonra gelecek döneme dair yeni salgın risklerinden hep bahsedilmiş. Ancak kendisine bu hastalıkların uğramadığı ülkelerin tavrı ne olmuş ? “Bana bir şey olmaz”. Dünyanın bir numaralı gücü Amerika, “bana bir şey olmaz demiş”, sağlık ve ilaç sektöründe önemli bir yeri olan İngiltere, “bana bir şey olmaz demiş”, İtalya ve İspanya’yı saymıyorum zira hem onlar en azından Avrupa’nın en büyükleri değiller hem de zaten onlarında durumu ortada. Peki Fransa ve Almanya gibi Avrupa Birliğinin en büyük iki söz sahibi ülkesi ne demiş? “Bana bir şey olmaz.” Elbette Aralık 2019 öncesi bu devletlerin resmi makamlarından bir salgın gelirse bana bir şey olmaz diye bir resmi açıklama bulunmuyor. Lakin 2020 Ocak ayından sonra bile uzun süre bu lider ülkelerde zamanında alınmayan önlemler “bana bir şey olmaz” rahatlığı değil midir?
Şimdi gelelim kendimize, hafta içinde bazı vatandaşlarımızın tüm duyuru ve söylemlere rağmen sokakta dolaştıklarını görebiliyoruz. Peki ilk tepkimiz ne oluyor, kameraları onlara odaklatmak ve onları aşağılarcasına ama basın yoluyla ama kendi çekimlerimizle sosyal medyadan, bakın hala dışarıda dolaşıyorlar demek olmuyor mu? Konuya bu şekilde ki bir linç yaklaşımı ile bakmak ve kendimizi bu şekilde afişe etmek ne kadar adil ve çözüm odaklı bir yaklaşım olabilir. Bu arada işi gücü yokken sokakta dolaşan, pikniğe çıkmaya yeltenen kişileri kesinlikle savunmuyorum. Benim altını çizmeye çalıştığım konu şudur. Bu “bana bir şey olmaz” yaklaşımı bağrı açık cengaver Türk delikanlısının bir tutumu olmayabilir. Milliyetinden, eğitim ve sosyo ekonomik seviyeden bağımsız evrensel bir yaradılış içgüdüsü olamaz mı? Nasıl ki bir bebeğe daha ilk yaşlarında sobaya dokunma elin yanar deseniz de o bebek sobaya dokunup elini yakmadan sobanın sıcak ve tehlikeli olduğunu öğrenemiyorsa, insanlarda bu bebek misali görmedikleri tehlikeyi bilinçaltından kabul etmiyorlar diye düşünüyorum. Son 3 ayda gördüğümüz üzere yukarıda isimlerini verdiğim tüm bu gelişmiş ülkeler de sobaya elleri değmeden bu tehlikeyi kabul etmediler. En nihayetinde devletlerde o ülkede yaşayan vatandaşların ortalamalarını temsil etmiyorlar mı?
Konuyu anlayama çalışırken kendi insanımızı hatta bazen devletimizi küçümseyen bir bakış açısı ile bakmak yerine daha büyük çerçeveden bakarak bunun tipik ve evrensel bir insanoğlu öğrenme süreci yaklaşımı olduğunu da düşünemez miyiz? Ülke olarak bu pandemiden oldukça etkilenmiş olsak dahi Allah’ın izniyle Türkiye bu işten örnek gösterilecek bir başarı ile çıkacaktır, ben buna inanıyorum. Bir Cuma aniden ilan edilen “Sokağa Çıkma Kısıtlaması” sonrasında televizyonun karşısına geçip çekirdek çitleyerek yaşananları ilgili birimlerin yaptığı beceriksizlik diye eleştirmek çok kolay. O eleştirenlerin bir çoğunun zaman kıstı yüzünden dışarı çıkıp bir şeyler almaya üşendikleri için yerlerinde oturanlar olabileceğini de göz ardı etmemek lazım. Ancak sokağa çıkanlar kimlerdi? İçlerinde Bağdat Caddesinde oturan sosyo ekonomik seviyesi ve eğitim durumu Türkiye ortalamasının üzerinde olan kişilerin bile olduğu standart bir Türkiye ortalaması değil mi? Kısacası “bana bir şey olmaz” yaklaşımı bize, belirli bir zümreye mahsus bir davranış değil, içgüdüsel olarak görmediğim sürece yaşamadığım sürece deneyimlemediğim tehlikeyi tehlike olarak algılayamıyorum şeklinde olağan bir insan davranışı. Kanıt ararsanız yukarıda bir çok ülke saydım.
Bunun tipik bir insan doğası yaklaşımı olması, ne yapalım başka yapacak bir şey yok anlamına çekilmemeli. Tabi ki çıkaracağımız dersler var ve bir sonraki farklı krizler için tedbirlerimiz olmalı. Bu tedbirleri alırken kendi insanımızı küçümsemeyelim ki yangına doğru yerden müdahale edebilelim. Tespitlerimizi daha bilimsel yapabilirsek elbette ki bir sonraki sefere daha bilinçli yaklaşabiliriz.
Sevgi ve saygılarımla
Bir yanıt yazın