Columbia Günlüğü, 8.Gün, 4 Mayıs

04 Mayıs 2019 Cumartesi Sabah 06.00’ya kadar uyuyarak rekor kırdım bu sefer. Ancak bu fazla uyku rekoru değil. Bu benim Amerika’daki ilk kez geç kalkma rekorumdu. Kahvaltı öncesi maillerle ilgilendikten sonra onlinedan gazeteyi okudum. 08:30’da kahvaltımızı yapıyoruz. Eda kendi ders notlarının  bense kendi ders notlarımın üzerinden geçmek üzere ekran başındaydı. Sürümü yakalamak için bu çaba…

Halil Erdoğmuş

min read

Paylaş

columbiagunlugu

04 Mayıs 2019 Cumartesi

Sabah 06.00’ya kadar uyuyarak rekor kırdım bu sefer. Ancak bu fazla uyku rekoru değil. Bu benim Amerika’daki ilk kez geç kalkma rekorumdu. Kahvaltı öncesi maillerle ilgilendikten sonra onlinedan gazeteyi okudum. 08:30’da kahvaltımızı yapıyoruz. Eda kendi ders notlarının  bense kendi ders notlarımın üzerinden geçmek üzere ekran başındaydı. Sürümü yakalamak için bu çaba çok önemliydi.

Yürüyüş yapmak üzere parka giderken karar yolunda teklif kapısında yürüyüşe giden arkadaş grubumuzla karşılaştık. Dışarı çıktığımızda yağmur yağıyordu. Bir süre devam ettik ancak birkaç yüz metre gittikten sonra grup daha fazla ıslanmayalım diyerek geri döndüler. Biz ise en yakın AVM’de vakit harcıyoruz. Bu AVM’de Amazon’a ait iki tane fiziki mağaza var. “Amazon Kitap Mağazası; tahmin edilebilecekler üzere bir kitap mağazası. Amazon.com’da popüler olan 100-150 çeşit kitap içeren bir mağaza. İkincisi ise daha ucuzda kurtarırım, Amazon’un satın aldığı Whole Foods. Bu pazara girerek özellikle kasa incelemesinde bulunduk. Zira yurt içi kasa-sıra yönteminin birkaç versiyonuna dikkatimizi çekiyoruz. Renkler ve sıra sayıları dağıtan sistemlerle, nasıl bir ek verim elde etmeyi çözmeye çalışıyoruz. Hemen bir kağıt kalem alıp kasa organizasyonunu kara kalem ile krokiye dönüştürdüm. Memlekete gittiğimizde çizimimiz sağ olsun binbir hüner Semih daha anlaşılır hale getirildi. Sizinle de bu ilgi çekici sistemi paylaşmak istiyorum.

Krokiden anılacak şekilde yan yana 12 adet sıra ve onun sıralamasına ait bir renk var. Ve yine onun sırasının önünde 3 ayrı ayrı ekranlar var. Her renk üzerindeki numaratör kendi rengindeki insanları yansıtarak kasaya davet ediyor. Her bir üçlü sıralı gruba ait ekran ile önce maviye bir hak tanıyor ve davet ediyor, sonra griyi davet ediyor, en son yeşili davet ediyor ve başa dönen tekrar maviye davet sırası geliyor. Anonsu bilgisayar yapıyor. “Register 13”, “Register 4” vs. aslında insanların ekranlarından kendi renklerindeki parçacıkları takip ederek ilgili kasaya gidiyorlar. Kasalarda görevliler iç içe geçmiş iki adet kağıt torbaya, aldıklarılarınızı yerleştiriyorlar. Burada nasıl verimlilik elde ediyorlar;

  • İlk olarak bu market İçerenköy Carrefour’daki gibi yan yana 50 kasa koyabilecek bir geometrik ayrılıklara sahip değil. Kasa politikası fiziki şartları ve verimli şekilde kullanmayı gözeterek mekandan tasarruf ederler. Ancak bu Tasarruf yaparken sayıca daha büyük bir kitleye hızlı ve verimli hizmet deneyimi temel yer alıyorlar.
  • İkinci olarak, 4 adet 3’erli grup çalıştırılmış ve çalıştırılan düzenlenmiş Prime istemci  ayrıcalıklı Bir güvenlik ise ekspres kasa bırakılmış bu sayede 10 ürün altında alışverişlerin ödemesini diğerleri kadar bekletmeden kalırlar. 
  • Üçüncüsü, küçük gruplarda bekletmek maksadıyla muhtemelen mağaza müdürü yoğunluğa göre karar vererek daha  esnek bir açık kasa programını dahil edebiliyor.
  • Son olarak kasiyerlerin ergonomik  konforları düşünülerek ek bir verim sağlanıyordur diye gözlemlerde bulunuyorum.

Plastik torba,  marketin temel konseptlerinden biri olan doğal yaşama saygı ve sağlıklı yaşam ilkeleri nedeniyle elbette ki kullanılmıyor.  Kullanılan ambalaj malzemelerinin  tamamı geri dönüşüme uygun ürünler.

Ardından Eda’nın Columbia Üniversitesi’nde  randevu aldığı kimya alanında doktor olan ve üniversitenin laboratuvarında çalışan Türk kızımızla buluşmak için yola çıktık. Bütçeleri varsa belki Eda’yı da yanına alabilirler.  Bizim istasyon bugün çalışmadığı için başka bir metro hattı ile daha uzak bir durağa express seferle giderek oradan üniversiteye yürüdük. Okulumuzun arka sokağında eğlence yapılan yer ilgimi çekti. Okulumuzda buluştuktan sonra kahvemi alarak onları yalnız bıraktım. Çimlere uzanarak  gözlem yapıp sonra da okulun etrafını dolaştım.  Sokak eğlencesinin bulunduğu alanı izledim. 4 tane büyük şişme oyun alanı kurmuşlar. O civarda oturan insanlar da çocuklarını getirmiş hep birlikte eğleniyorlardı. Kimisi eski oyuncaklarını, kimisi evden pasta, pizza vs gibi yiyecekler getirerek standlarda satıyordu.

Bu sırada Eda’nın görüşmesi bitmişti ve tekrar yola çıkıp New York’un en ünlü sokak pizzacısına gittik.  Dışarıda ciddi kuyruk vardı. 50-60 metrekarelik bir  pizzacıyı meşhur edip bu kadar kolay para kazanır hale getirmek nasıl olur diye düşünüyorum. Bence buna dair vaka çalışması hazırlamak çok öğretici ve ilham verici olabilir.  Ancak itiraf etmeliyim sanırım pizzanın hamuruna alttan sürülen ekstra yağ sayesinde özel bir çıtırlık vardı. İçerideki tabelada biz her türlü malzemenin en kalitelisini kullanırız yazıyordu. Bu kadar meşhur olmasını, ürünlerin lezzetinin ve malzeme kalitesinin uyumu ile açıklayabiliriz. Küçük bir mekanda daha hızlı ve daha verimli satış yapabilmek ve tabii ek servis maliyetleri ile uğraşmamak için içeride oturacak yer tasarlanmamıştı sadece aynı anda 3 kişinin ayakta yiyebileceği küçük bir bar çıkıntısı yapılmıştı.

Sokak Pizzacısı
Sokak Pizzacısı

Bu sokakta gözlemlediğim ilginç üç deneyimi daha sizlerle paylaşmak isterim. İlki, bir mağazanın önünde işportada muhtemelen taklit “airpods” satılıyordu. Tezgahın önündeki bazı insanlar ise ”aaa çok ucuzmuş hemen alayım”  diyerek alışveriş yapıyorlardı ki bu insanlar avlanacak diğer müşteri adaylarının tezgaha güven duymasını sağlıyordu.  İkincisi deneyimimizde ise az ileride bir ayakkabı mağazası vardı, markası meşhur değildi hatta aklımda dahi kalmadı ancak içerisi tıklım tıklım doluydu. Meraklanıp gözlem yapmak için içeri girdim. Zira meşhur olmayan bu markanın sıradan bir mekanda bu kadar fazla ziyaretçiyi çekmesi bana garip gelmişti. Acaba içerideki kişilerin bir kısmı kiralık kalabalık mı ya da bunlar da işportadaki “airpods” satıcısının önünde insanlara güven vermeye çalışan diğer insanlar gibi mi? sorularını düşünmeden edemedim. Üçüncü deneyimimiz ise, yine pizzacının çapraz karşısındaki butiğin kuyruğuydu. Butik o kadar kalabalık ki, içeriye insanları sayarak alan bir görevlisi bile vardı.  Bu dükkanda da designerların ürünleri satılıyormuş. Tabii kuyruk sayesinde ortamın cazibesi arttırılıyordu.  Kısacası SOHO’daki bu caddenin, kuyrukta bekletme stratejisi ile hizmet sağlayıcılarına popülerlik kazandırma deneyimleri veren bir cadde olduğunu söyleyebiliriz.

Tasarımcıların ürünlerin satıldığı dükkan
Tasarımcıların ürünlerinden bazıları

Amerikalıların perakende konusundaki deneyimleri gerçekten çok değerli, burada olmamı mümkün olduğunca ilham alma fırsatı olarak gördüğümden her türlü satış ve hizmet noktasını detayla değerlendirmeye çalışıyorum. Bu değerlendirme çabam beni, 1999-2000 yıllarında Sultanhamam’da 16 ay kadar yaptığım toptan ve perakende pamuklu eşarp satıcılığına götürdü. Mağazanın önünden her gün on binlerce insan geçerdi. Tezgahtar arkadaşların yarısının, müşteri olmadığı  zamanlarda tezgah önünde durmasını isterdim. Böylelikle dışarıdan geçen birisi içeride alışveriş yapan birileri olduğunu düşünecekti. Yeterince müşteri olunca da tekrar tezgahın arkasına geçerlerdi. O zamanlar yeni müşteri kazanımı stratejileri yoktu tabii. Bu uygulamamızdan çok fayda aldık.

Yürüyüşümüzün ardından konsept ürünlerle sunulan bir mağazaya girdik. İçerisinde bulunan her şey yeni konsept ve orijinal olarak mevcuttur. Saatlerden çıkmak istemeyeceğiniz bir mağazanın eksik olduğu. Tam çaprazında ise bomba bir mağaza vardı. “Amazon 4 Yıldızlı” mağazası. İnternette birçok kategoride en çok satışa sunulan bir mağaza yapmışlar. 2003’te bizim başladığımız noktayı iyi düşünmemiz gerekiyor. Dünya’da ilk kez internetten yararlanmaya başladıktan sonra mağazalar açılmış bir şirket olarak bizim çıkış noktamızda tam olarak ayrıldı. İnternet sitesinde en çok satılan ürünler aynı zamanda bu fiziki mağazada da satıştaydı. Bu sayede hem bizden alışveriş yapanlar hem de sürekli bize daha fazla güven duymaya başladılar. Bugün ise ilginç bazı ürünlerde mağazaya gelip dokunmak ya da yüz yüze bilgi alma deneyimi yaşamak istiyor. Bence Amazon’da bunu fark etti, üstelik Amerika’da dokunma deneyimiyle duyusal markalaşmaya önem veriyor. Elbette buna sadece deneyim olarak bakmak lazım. Gıda kısmının küresel bilinirlik miktarını artırmakta, ürün ulaştırmakta daha güçlü bir lojistik deneyim sağlamaktadır.

Diğer dünyadaki sokaklarda gezen dünyanın önünde bir Amazon mağazasının çıkması, bana göre günlük gazete okuyan birinin afiş reklamını görmesinden farklı değil. Banner ingilizce afiş anlamı, banner reklam ise ve kısaca genellemek gerekirse, sağda solda köşede farklı biçimlerde bulunmayan internet reklamlarıdır. Sokak mağazasının tabelası da aslında çevrimdışı bannerdır. Online reklama tıklarsan ebebek.com’a girersiniz, AVM’de mağaza tabelamızı gördüğünüzde ise bu kez tıklamakla benzer davranışla mağaza kapımızdan içeri girersiniz. Bizim bakış açımız budur, bence Amazon’da farklıydı.

Daha sonra yürüyüşe çıkmadığımıza devam ettik. Eda beni SOHO’da bulunan “Eileen” isimli cheesecake kafesine götürdü. Bu kez pizzacıdan da küçük bir yer olan bu mekanda hakikaten çok lezzetli kekler ve tabii ki alıştığımız kuyruklu sıramız da vardı. Mekanınızın ihtiyacından büyük yaptığınızda sıra ve ilgi algısını geliştirmeniz çok özel bir tercih olsa gerek. Biz de seçimlerimizi kahve eşliğinde üç küçük parça cheesecake tadımızı gerçekleştirdik. Hafif bir yağmurda uzunca bir yürüyüş yaparak otelimize geri döndük. Sabah kahvaltıdan önce Central Park yürüyüşümüzü yapmak üzere odalarımıza çekildik ve artık dinlenme zamanıydı, çünkü ayaklarımızın altında sızlama baş göstermişti. ?