Bu sokakta gözlemlediğim ilginç üç deneyimi daha sizlerle paylaşmak isterim. İlki, bir mağazanın önünde işportada muhtemelen taklit “airpods” satılıyordu. Tezgahın önündeki bazı insanlar ise ”aaa çok ucuzmuş hemen alayım”  diyerek alışveriş yapıyorlardı ki bu insanlar avlanacak diğer müşteri adaylarının tezgaha güven duymasını sağlıyordu.  İkincisi deneyimimizde ise az ileride bir ayakkabı mağazası vardı, markası meşhur değildi hatta aklımda dahi kalmadı ancak içerisi tıklım tıklım doluydu. Meraklanıp gözlem yapmak için içeri girdim. Zira meşhur olmayan bu markanın sıradan bir mekanda bu kadar fazla ziyaretçiyi çekmesi bana garip gelmişti. Acaba içerideki kişilerin bir kısmı kiralık kalabalık mı ya da bunlar da işportadaki “airpods” satıcısının önünde insanlara güven vermeye çalışan diğer insanlar gibi mi? sorularını düşünmeden edemedim. Üçüncü deneyimimiz ise, yine pizzacının çapraz karşısındaki butiğin kuyruğuydu. Butik o kadar kalabalık ki, içeriye insanları sayarak alan bir görevlisi bile vardı.  Bu dükkanda da designerların ürünleri satılıyormuş. Tabii kuyruk sayesinde ortamın cazibesi arttırılıyordu.  Kısacası SOHO’daki bu caddenin, kuyrukta bekletme stratejisi ile hizmet sağlayıcılarına popülerlik kazandırma deneyimleri veren bir cadde olduğunu söyleyebiliriz.

Tasarımcıların ürünlerin satıldığı dükkan
Tasarımcıların ürünlerinden bazıları

Amerikalıların perakende konusundaki deneyimleri gerçekten çok değerli, burada olmamı mümkün olduğunca ilham alma fırsatı olarak gördüğümden her türlü satış ve hizmet noktasını detayla değerlendirmeye çalışıyorum. Bu değerlendirme çabam beni, 1999-2000 yıllarında Sultanhamam’da 16 ay kadar yaptığım toptan ve perakende pamuklu eşarp satıcılığına götürdü. Mağazanın önünden her gün on binlerce insan geçerdi. Tezgahtar arkadaşların yarısının, müşteri olmadığı  zamanlarda tezgah önünde durmasını isterdim. Böylelikle dışarıdan geçen birisi içeride alışveriş yapan birileri olduğunu düşünecekti. Yeterince müşteri olunca da tekrar tezgahın arkasına geçerlerdi. O zamanlar yeni müşteri kazanımı stratejileri yoktu tabii. Bu uygulamamızdan çok fayda aldık.

Yürüyüşümüzün ardından konsept ürünler satılan bir mağazaya girdik. İçeride bulunan her şey yeni konsept ve orijinal ürünlerden oluşuyordu. Saatlerce çıkmak istemeyeceğiniz bir mağaza olduğunu söyleyebiliriz.  Tam çaprazında ise bomba bir mağaza vardı.  “Amazon 4 Star” mağazası. İnternette birçok kategoride en çok satılan ürünlerin olduğu bir mağaza yapmışlar. 2003’te bizim başladığımız  noktayı iyi düşünmemiz  gerekiyor. Dünya’da ilk defa internetten perakendeciliğe başlamış sonra mağazalar açmış bir şirket olarak bizim çıkış noktamızda tam olarak buydu. İnternet sitesinde en çok satılan ürünler aynı zamanda  bu fiziki mağazada da satıştaydı. Bu sayede hem bizden alışveriş yapanlar hem de tedarikçiler bize daha fazla güven duymaya başlamışlardı.  Bugün ise tüketici bazı ürünlerde  mağazaya gelip dokunma ya da yüz yüze bilgi alma  deneyimini yaşamak istiyor.  Bence Amazon’da bunu fark etti, üstelik Amerika’da dokunma deneyimiyle duyusal markalaşmaya önem veriyor. Tabii buna sadece deneyim olarak bakmamak lazım. Gıda kısmı internette bilinirlik katkısı verirken tüketiciye ürün ulaştırmakta daha güçlü bir lojistik deneyim sağlıyor.

Diğer taraftan  sokaklarda  gezen milyonlarca insanın önüne bir Amazon mağazası  çıkıvermesi, bana göre  günlük gazete okuyan birinin banner reklamını görmesinden farklı değil.  Banner ingilizce afiş demek, banner reklam ise ve kısaca genellemek gerekirse, sağda solda köşede farklı biçimlerde karşımıza çıkan internet reklamlarıdır. Sokak mağazanın tabelası da aslında offline bannerdır.  Online reklama tıklarsan  ebebek.com’a girersiniz, AVM’de mağaza tabelamızı gördüğünüzde ise bu kez tıklamakla benzer davranışla mağaza kapımızdan içeri girersiniz.  Bizim bakış açımız budur, bence Amazon’da farklı düşünmüyor.

Ardından yürüyüş keşfimize devam ettik. Eda beni SOHO’da bulunan “Eileen” isimli cheesecake kafesine götürdü. Bu kez  pizzacıdan da küçük bir yer olan bu mekanda hakikaten çok lezzetli kekler ve tabii ki alıştığımız kuyruklu sıramız da vardı. Mekanınızı gereğinden büyük yapmadığınızda sıra ve ilgi algısını yönetmek çok özel bir tercih olsa gerek.  Biz de seçimlerimizi yapıp kahve eşliğinde üç küçük porsiyon cheesecake tadımımızı gerçekleştirdik. Sonra hafif yağmurda uzunca bir yürüyüş yaparak otelimize döndük.  Sabah kahvaltıdan önce Central Park yürüyüşümüzü yapmak üzere odalarımıza çekildik  ve artık dinlenme  zamanıydı, zira ayaklarımızın altında sızlama baş göstermişti. 😊