30 Nisan 2019 Salı;
Geceden yemek yemeden erkenden yatınca bir önceki gün olduğu gibi saat 03:00’te zımba gibi ayaktaydım. Uyanır uyanmaz Türkiye ile irtibatlı işleri aradan çıkararak gün içi ders konularına göz gezdirme fırsatı yakalıyorum. Ardından bir gün öncesinden aklımda kalanları yazıya dökmeye başlıyorum. Böylelikle inşaAllah Türkiye’ye döndüğümde anılarımın bir kaydı olmuş olacak. Bu arada yurt dışında eğitimde olduğum bilindiği için hem maillerle hem de telefonla sıklıkla meşgul edilmediğimi de itiraf etmeliyim. Saat 06:00 civarı telefonuma gelen bir Central Park yürüyüş daveti ile 5 dk içinde parka ulaştım. Sabancı’dan iki arkadaşımızla yaklaşık 7 km yürüyüp otele döndük, şu ana kadar parkın keşfetmediğimiz mekanlarına da bu sayede ulaştık, içinde iki tane göl ve bir hayvanat bahçesi olduğunu da görmüş olduk. Çok güzel resim çekilecek mekanlar vardı.
Otelimize dönüp duşumuzu aldıktan sonra hızla hazırlanıp okulun yolunu tuttuk. Metroya kadar Belçikalı arkadaşımız Heiko ile yürürken onun trene bizden daha pratik bir yoldan bindiğini keşfetmiş olmak bu sabahın önemli bir kazancı oldu. Bu kez daha hızlı şekilde okula varmıştık. Sanırım yavaş yavaş adapte oluyoruz 🙂 Kahvaltımızı tamamlayarak 09:00’da sıramıza geçtik. Masamızda bize hediye edilen bir kitap vardı ve derse başladık. Bu arada Amerika’ya geldiğimden bu yana geri dönüşüm konusundaki hassasiyetim biraz daha arttı ve kahvaltıda kullandığım tek kullanımlık tabakları içlerinde bulaşık kirleri olmadığı sürece en az iki kez kullanmaya gayret ettim. Bu konuyu geliştirmek için diğer taraftan Türkiye’deki “ecording” takımı ile de yazışmalara başladım. Ecording üniversiteli gençlerin kurduğu ve sürdürülebilirlik için bir çeşit sosyal sorumluluk projeleri geliştiren bir takım. Onlarla geri dönüşüm ve ağaç dikme konuları üzerine konuşuyoruz. Geri dönüşüm önümüzdeki dönemde daha fazla hassasiyet ve önem gösterilen bir konu haline gelecek bunu görebiliyorum.
Dersin başında fakülte Direktörümüz Profesör Murray Low gelerek ilk gün yani dün öğrendiklerimizin üzerinden geçti hatta bir de anket formu doldurduk. Fakülte Direktörünün her gün tüm derslere girip bizimle dersleri dinlemesi zaman zaman katılım göstermesi çok değerli bir davranış bence. Bu tekrar anlayışının çok önemli bir disiplin ve öğrenme metodolojisi olduğunu düşünüyorum. Bunu güncel süreçlerimizde daha fazla uygulayabilmeliyiz. İlk cümleye “Net working & Not working” şakası ile başladı. Density yani networkümüzün içinde bulunan insanların tanışıklık derecelerine bakış açısının altını çizdi. Grubun birbirini daha fazla tanımasının avantajını ve dezavantajını tekrar hatırlattı. Birbirini tanımayan kişilerden oluşan network inovasyon ve yepyeni fikirlerin çıkması için önemli bir fırsat olabiliyor. Bu bilgiden edindiğim farkındalık ile kendi networkümü gözden geçirdiğimde görüyorum ki ne kadar alakasız insanlardan oluşan bir çevreniz varsa onlar da sizi bambaşka birbiri ile alakası olmayan insanlarla tanıştırabiliyor. Daha sonra aralarında verimli ilişkiler bağı kurmak bize kalmış. Bu bilgiden sonra benim de bu konuda tavsiyem şudur ki farklı düşünce, inanç yapısı, bilgi, kültür aklınıza gelebilecek farklı tüm katmanlardan insanlarla tanışmak çok değerli.
Ardından hocamız bizim de çok ilgili olduğumuz girişimcilik dersine giriş yaptı. Tüm gün boyunca vaka çalışmaları yaptık uzun notlar aldık. Öğlen arasında yine giriş katında bizler için getirtilen yemeklerle öğlen yemeğimizi yedik. Her gün mutlaka bir çeşit balık veya vejetaryen yemek bulunduruyorlar. Ban göre ikram konusunda yeteri kadar tatmin edici bir servisleri var. İkindi arasında ise en az on çeşit cips geliyor ve tabiri caizse cips partisi yapıyoruz. Bunun çok sağlıklı olduğunu söyleyemeyeceğim. Öğleden sonra yine dersimize Prof. Low girdi ve bize Angel Investor ve Venture Capital konularında derin bilgiler verdi.
Dersten sonra otele dönüş yaparak bir saat kadar dinlendik. Ardından bir arkadaşımız Broadway köprüsünü görmek istediğini söylediği için yürüyerek yola koyulduk. Bir süre sonra en azından yolumuzu kısaltmak için 3 durak metro kullandık. İndiğimiz yerden 11 Eylül saldırısının olduğu Dünya Ticaret Merkezi’ne gelip birkaç fotoğraf çektik. O üzücü günü çok net hatırlıyorum. Altıyolda bulunan sigorta acentemde oturuyordum. 5 gün sonra yani 16 Eylül’de ebebek.com’u canlıya alacaktık. Birden internetten haberler gelmeye başladı. Bir uçak ikiz kulelere dalmıştı. O kulelerin bir saate varmayan süre içinde yıkılışına şaşkınlıkla şahit olmuştuk. Sonraki günlerde aylarca o görüntüleri tekrar tekrar yayınlamışlardı belki de bu yüzden bu üzücü olay milyarlanca insanın olduğu gibi benim de zihnime çok derin şekilde kayıtlı kaldı. Şimdi bu ikiz kulelerin olduğu yere çok büyük bir anıt yapılmış, bir kulenin ise temeline inilerek dev bir havuz inşa edilmiş. Bu havuzun yan duvarlarının üzerinde orada ölen insanların isimleri yazıyor. Bu saldırının ardından kalan parçalar ve o güne ait çekilmiş resimler ise bahsettiğim bu müzede sergileniyor.
WTC ziyaretimizden sonra biraz daha yürüyerek Broadway köprüsüne ulaştık. 100 yaşından büyük bu demir yığını New York’un sembollerinden birisi olmuş vaziyette. Yeteri kadar fotoğraf çektikten sonra dönüş yolculuğumuz başladı. Sabahı yürüyüş, akşamı yürüyüş olan aktif bir günü tamamlayıp otele geldik. Diğer iki arkadaşım yerel saat ile 21.00’de akşam yemeğine çıkarken, ben Türkiye mesaisini kaçırmamak için hemen uykuya daldım.