Ölçekler büyüdükçe kullandığımız kelimelerin önemi artıyor

İki arkadaş arasında ki bir sohbette kullanılan bir kelimeye yüklediğimiz anlam  bazen hayatımızı çok etkilemeyebiliyor. Oysa bir işletmede aynı kelimeler ile günlük işleyişleri anlatıyor olduğumuzda kaynaklarımızı doğru kullanamama riski oluşabiliyor. Arkadaş sohbetinde kullandığımız ve genellikle belirli vurguları anlatmak için kullandığımız  aynı kelimeler iş ortamında daha güçlü anlamlar içerebiliyor. Şöyle ki birlikte sinemaya gidecek iki arkadaştan birisi bekleme noktasına film başlamasına birkaç dakika kadar önce ancak gelir…

Halil Erdoğmuş

min read

Paylaş

kelimelerinönemiartıyor

İki arkadaş arasında ki bir sohbette kullanılan bir kelimeye yüklediğimiz anlam  bazen hayatımızı çok etkilemeyebiliyor. Oysa bir işletmede aynı kelimeler ile günlük işleyişleri anlatıyor olduğumuzda kaynaklarımızı doğru kullanamama riski oluşabiliyor. Arkadaş sohbetinde kullandığımız ve genellikle belirli vurguları anlatmak için kullandığımız  aynı kelimeler iş ortamında daha güçlü anlamlar içerebiliyor.

Şöyle ki birlikte sinemaya gidecek iki arkadaştan birisi bekleme noktasına film başlamasına birkaç dakika kadar önce ancak gelir ve bekleyen arkadaşımız diğerine inanılmaz geç kaldın az daha filmi kaçırıyorduk diye ifade eder.

Aynı kişi ertesi gün iş yerinde mağaza sevkiyatlarında bazı gecikmeleri ifade etmek için bu hafta sevkiyatlarda inanılmaz gecikmeler yaşadık dediğinde bambaşka bir anlam yükü oluyor. Gerçekten gecikmeler varsa çoğu kez bu detaya dikkat etmeyebiliyoruz ancak sonuç odaklı bir yönetim anlayışında muhatapların tespitleri aktarırken kullanacakları dilin ne kadar önemli olduğunu anlatmak istiyorum.

1974 yılında Elizabeth Loftus ve John Palmer ilginç bir deney yaparlar. (Reconstruction of automobile destruction- Otomobil yıkımının yeniden kurulumu) Deneyin amacı, insanların bilgileri beyinlerinde nasıl tuttuğunu ölçmektir. Washington Üniversitesinden alınan rastgele öğrencilere bir araba çarpışması videosu seyrettirilir. Öğrenciler beş gruba ayrılır  (Böylece her grupta dokuzar öğrenci olur) ve beş gruba da  “Arabaların …. sırasındaki hızı neydi?” sorusu sorulur. Bu beş gruba sorulan soruların arasındaki tek fark, noktalı yere farklı fiillerin yerleştirilmesidir. Bu fiiller  “parçalanmak”, “çarpışmak”, “toslamak”, “vurmak” ve “dokunmak”tır.

Deneyin sonucunda “parçalanmak” fiiliyle soru sorulan öğrencilerin verdiği ortalama değer, “dokunmak” fiiliyle soru sorulan öğrencilerin verdiği değerden  19 mil/saat fazla çıkar.

Araştırmacılar benzer bir deney daha yaparlar. 150 öğrenciye önce bir çarpışma videosu seyrettirirler. Sonra öğrencileri 3 gruba ayırırlar ve ilk iki gruba sırasıyla  “Arabaların parçalanma sırasındaki hızı neydi?” ve  “Arabaların çarpışma sırasındaki hızı neydi?” sorularını sorarlar. 3. gruba ise soru sormazlar, onları kontrol grubu olarak bırakırlar.

Öğrencileri bir hafta sonra tekrar toplarlar ve videoyu tekrar seyrettirmeden bir teste tabi tutarlar. Testteki kritik soru  “Cam kırığı gördünüz mü?”dür. Bu soru diğer soruların arasına, dikkat çekmeyecek şekilde yerleştirilir. Esasında videoda kırık bir cam görünmemektedir. Öğrenciler bu soruya tablodaki şekilde cevap verirler:

Cevap 1. Grup   2. Grup    3. Grup

Evet         16             7                 6

Hayır        34           43                44

1. grubun %38’i, 2. grubunsa %14’ü görünmeyen cam kırıklarının  göründüğünü zanneder. Bu sonuç, değişik fiillerin algılamada ne kadar büyük bir farklılık oluşturduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Araştırmacılar şöyle özetlenebilecek bir sonuca ulaşırlar:

Beynimizde bilgiler 2 şekilde yer tutar. Birincisi, videoyu seyrettiğimizde olduğu gibi, olay anında bilgileri kaydettiğimiz şekildir. İkincisi ise, soruların sorulması aşamasındaki gibi, olaydan sonra aynı bilgilerin yorumlanması için saklanan bilgilerdir. Kaydın üzerinden belli bir süre geçince bu iki ayrı kategorideki bilgi birbirine öylesine karışır ki, bunları birbirinden ayırmak çoğunlukla mümkün olmaz. Kaynak:  Loftus-Palmer Araba Kazası Deneyi

İşte bende benzer bir noktada farkındalık oluşturmak istiyorum. Cümlelerimizi kurarken kullandığımız kelimeleri çoğunlukla yeterli düşünme zamanı harcamadan hatta dilimize ilk geleni seçiyoruz. Karşı tarafta nasıl algılanacağına dair bir kontrolümüz olmadığında özellikle fiillerin ve sıfatların dinleyicilerin zihinlerinde nasıl yer tuttuğunu göstermesi açısından yukarıdaki trafik deneyi bize çok şey anlatıyor.

Şimdi bu konuyu şirketinizin ölçeği, sizin pozisyonunuz ve iletişimde bulunduğunuz kişilerin yetkinlikleri ile birlikte değerlendirmeyi bir düşünür müsünüz.  Tam istediğimizi anlatacak bir fiili ya da sıfatı  doğru şekilde kullanarak, iletişimde bulunduğunuz kişilerin konuştuğunuz konuya göre  aylar sonra bile o anı hatırlamalarının değerini bir düşünelim. Sanırım verimli iletişimde ve özellikle işletmelerde verimlilikte bu bakış açısı çok önemli. Çünkü cümle kurarken seçtiğimiz kelimelerin, kullandığımız fiillerin ve sıfatların hepsi bizim onlara yüklediğimiz anlamları taşır. Çocukluğumuzdan, son dönemde yaşadığımız çevre, seyrettiğimiz film ve okuduğumuz kitaplar bile bizim kelimelere yüklediğimiz anlamları başkalarından farklı kılabilir.

İşte burada bir çözüm önerisi sunmak istiyorum. Özellikle işletmelerde tarafların birbirlerini en doğru anlayabilecekleri dil “matematik dilidir” Bu yüzden konuları anlatırken, olumlu ya da olumsuz tespitlerimizi paylaşırken sıfatlar yerine sayıları tercih etmeye çalışmakta yarar var. Birkaç örnekle anlatmak istediğimizi daha doğru anlatabiliriz;

  • Siparişlerimiz bu hafta uçtu maşallah çok iyi gidiyor demek yerine haftalık 7500 olan sipariş sayımız yaklaşık % 30 artarak 10.000 seviyesine yaklaştı demek çok daha doğru olacaktır. İlgili birimler kafalarında hemen almaları gereken takviye aksiyonlar için daha kolay rakamsal fikir sahibi olabilirler.
  • Telefonlarımız susmuyor çok ciddi şikayet var yerine bugün aldığımız 600 çağrıdan 22 tanesi şikayetlerini iletti demek çok daha anlamlı olabilir.
  • Sevkiyatlarda inanılmaz gecikmeler yaşandı demek yerine; bu hafta yaptığımız 97 sevkiyatın 12 tanesini 2 gün gecikmeli yaptık demek konunun özünü en doğru anlatan ifade şekli olacaktır.

Kısacası verimli iletişim için zaman zaman matematik dilini tercih etmeyi de unutmayalım.

En derin sevgi ve saygılarımla

Halil Erdoğmuş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir